Gönderen: MedCezir | 25/05/2009

Abdullatif Şener Partiyi neden 25 Mayıs’ta kurdu?

Abdüllatif Şener’in bugün kuruluş dilekçesini İçişleri Bakanlığı’na verdiği Türkiye Partisi’yle ilgili basın için bir toplantı yaptı.

Şener, partisini Bilkent Otel’de düzenlediği basın toplantısıyla tanıttı. Toplantıda konuşan Şener, yeni bir siyaset tarzı inşa etmek için yola çıktıklarını söyledi.

Şener yaptığı açıklamada yeni bir siyaset alanı ortaya çıkardıklarını söylerken gençlerin önünü açacaklarını dile getirdi. Bayanları da siyasete davet ettiklerini belirten Şener, “Geleceğe umutla bakan partimiz genç bir umutla kurulmuştur. Kadınlarımızı ve gençlerimizi siyasete davet ediyorum” dedi.

NEDEN 25 MAYIS’TA KURULDU?

Partisinin kuruluş tarihinin neden 25 Mayıs olduğuna dair de açıklamada bulunan Şener, “Bir Türk 1995’te dünyanın en yüksek tepesi olan Everest tepesine çıktı. Son yüzyılını Osmanlı devleti yarı sömürge olarak geçirdi. TC kurulmuş ama Osmanlı’nın borçlarını devralmıştır. 1955 yılının 25 Mayısında TC Osmanlı’nın borçlarının son taksitini ödemiştir. 1944’te bu ülkede milli sanayi vardı, Türkiye’de Nuri Demirağ tarafından uçak fabrikası kuruldu. Bu fabrika uçağını üretti, milli sanayimizin yolcu uçağı ile ilk yolculuk İstanbul’dan Ankara’ya 25 Mayıs 1944’te gerçekleştirildi.” şeklinde konuştu.

Şener bunun ardından bugünün önemli hale geldiğini Türkiye Partisi’nin kurulmuş olduğuna bağladı ve şu şekilde devam etti: “Türkiye Partisi, bütün insanlarımızı kucaklamak üzere kurulmuştur. Tarihe bir kez daha 25 Mayıs’ı kazıyoruz”

Partinin kurucuları arasında AKP’den ayrılan Yozgat Milletvekili Mehmet Yaşar Öztürk ile eski DYP ve DP yöneticileri de bulunuyor. Parti kurucuları arasında Yozgat Milletvekili Öztürk’ün bulunması ile Türkiye Partisi TBMM’de temsil edilen partiler arasında yer alacak.


Yanıt

  1. teşekürlerimizi iletim abdullatif bey efendimize hayırlı olmasını dilerm allahtan

  2. KURTULUŞ ATEŞİNİ KÖRÜKLEYEN ŞAİR

    Şüphe yok ki; Ölümünün 73. yıldönümünde derin bir hasret ve rahmetle andığımız M. Akif ERSOY, Milli değerlerimizin en önemli ve en zengin simgelerinden birisidir. Şüphe yok ki; Mehmet AKİF ERSOY, İstiklâl yollarının korku ve yeisle kaplı olduğu 20. asrın ilk çeyreğinde, Anadolu insanının bir moderatörü, yön belirleyicisi ve kurtuluşa kafa yoran tüm panelistlerin panel başkanlığını üstlenmiştir.

    Geçtiğimiz asrın başlarında, tarihi insanlık tarihi kadar eski olan bir millet, istikamet sorunu yaşamaya başlamıştır. O günlerde, bir taraftan Amerika’nın korumasının muhtaçlığına düşülmüşken diğer taraftan da İngiliz mandasını savunan düşüncelerin musallatlığı, Anadolu insanının istikametini belirsizleştirmiştir. Milli dinamizm çökmüş ve zinde tutulması gereken milli şuur derin bir şaşkınlık dönemine girmiştir. Mehmet Akif ERSOY, böyle zor ve karanlık bir dönemde, muhtaçlığı çekilen istikamet yoksunluğunun kılavuzu, ruhlarda sökün edecek istiklâl aşkının körükleyeni ve bir milletin derinlerden gelen haykıran destansı sesi olmuştur.

    Takvimlerin 1900″lü yılların hemen ilk çeyreğini tarif ettiği emperyalizmin yine bir hışım döneminde, tarihin sahnesinden bir milletin atılmasına ramak kalmıştır. Türk Milleti”nin binlerce yıllık secdegâhı olan Anadolu coğrafyası, bir milletin kanıyla tarumar ve tanınmaz hale getirilmeye neredeyse bir kelebek ömrü mesafesine yaklaştırılmıştır. İzmir rıhtımına kuduzlaştırılmış insan benzeri yamyamları taşıyan Yunan gemileri demir atmıştır. İslam”ın Avrupa”daki Kâbe’si İstanbul, İngilizler tarafından işgal edilmiştir. Adana, Maraş, Urfa ve G. Antep Fransızlar tarafından ablukaya alınmıştır. İtalyanlar ise, Antalya”dan başlayarak Konya”ya kadar yaklaşmıştır. Anadolu insanı mahzun, çaresiz, istiklâlsiz, istikametsiz ve inadına mecalsiz kalmıştır o günlerde.

    İşte M. Akif ERSOY, böyle bir dönemde milli moderatör olmuştur ve milletinin yüreğinde pörsümüş ve sönmeye yüz tutmuş inanç ve özgüven meşalesini iman ateşi ile tutuşturmuştur. Milletin sinesinde yansıma bulan Akif”in haykırışı, bin yılda derilen milli değerlerimizin geçtiğimiz asrın başlarında emperyalizme teslim edilmesini mutlak surette engellemiştir. İstanbul”dan Anadolu”ya geçen M. Akif ERSOY, Anadolu”nun çorak yamaçlarında, şehirlerinde, kasabalarında, köy meydanlarında, harman yerlerinde, memleket camilerinde, cami avlularında ve meydanlarında halka çağrıda bulunarak, millet vicdanını ayağa kaldırmıştır. Böylelikle ise, bin yılda kazanılan milli değerlerimiz geçtiğimiz asrın başlarında heba edilerek emperyalizme teslim edilmemiştir.

    M. Akif ERSOY’un 1920 yılının Kasım ayında Kastamonu”daki Nasrullah Camisi’nde verdiği ateşli ilk vaazı, Edirne’den Diyarbakır”a kadar tüm yurtta büyük yankılar uyandırmıştır. Yine Ankara’da çıkarmaya devam ettiği Sebil’ür-Reşad Dergisi’nin yaydığı İstiklâl ziyası, tüm Anadolu”da artan bir umudun, yükselen bir inancın ve tutku haline gelen özgürlük ateşinin adeta rüzgâr körüğü olmuştur.

    1921’de Ankara’da Taceddin Dergâhı’na yerleşen Mehmet Akif ERSOY, Burdur milletvekili olarak meclisteki görevi esnasında Yunanlıların Ankara’ya ilerleyişi karşısında meclisin Kayseri”ye taşınması fikrine karşı çıkarak, bunun bir dağılmaya yol açacağını söylemiştir ve meclisin Ankara’da kalması önergesini vermiştir. Mehmet Akif ERSOY’un önergesi kabul edilmiştir ve O’nun Sakarya’da yeni bir savunma hattı kurulması görüşü benimsenmiştir. Böylelikle; Yunan bozgununun yol haritasında Akif, rol alan bir isim olmuştur.

    22 Haziran 1919 da deklare edilen ilk genelge ile teslimiyetçi anlayışın ret edilmesi düşüncesini ve milletin kaderine yine milletin bizzat kendisinin sahip çıkması gerektiğinin inancını milletinin vicdanında bayraklaştıran, Türk Milleti’nin haykıran büyük şairinin ruhu şad olsun. İslam’ın aydın münevverini ve imanın bir destan makamındaki mütefekkirini hasretle, sevgi ile ve saygı ile anıyoruz ve ruhuna nihayetsiz fatihalar gönderiyoruz. Ölümünün 73. yılında onu bu köşeden; bir sonsuzluk madalyası olarak, sonsuza kadar gururla taşımak üzere gönüllerimize emanet ettiği İstiklâl şiirinin bir kısmı ile derin bir hicranla uğurluyoruz.27.12.2009

    Korkma, sönmez bu şafaklarda yüzen al sancak;
    Sönmeden yurdumun üstünde tüten en son ocak.
    O benim milletimin yıldızıdır, parlayacak;
    O benimdir, o benim milletimindir ancak.

    Çatma, kurban olayım, çehreni ey nazlı hilal!
    Kahraman ırkıma bir gül! Ne bu şiddet, bu celal?
    Sana olmaz dökülen kanlarımız sonra helal…
    Hakkıdır, hakk’a tapan, milletimin istiklal!

    2010 YILININ; ŞAHSINIZA, SEVDİKLERİNİZE, MİLLETİMİZE VE TÜM İNSANLIĞA

    GÜZELLİKLER GETİRMESİNİ TEMENNİ EDERİM. Fahrettin KORKMAZ


Yorum bırakın

Kategoriler