Gönderen: MedCezir | 30/05/2009

Türkiye Partisi Forum Sayfaları

Türkiye Partisi FORUM Sayfasına girmek için FORUM Yazan Yere Tıklayın.

FORUM————FORUM


Yanıt

  1. mrb sayın başkanım yeni başbakanım size gönülden hurmetlerimi sunarım sy başkanım iyiki varsınız turkiyemizin yüzü sizinle gülecek işallah ben artvin yusufeliliyim umyorum ki siz başa gelince bu kuytu köşede kalmış yusufelini ve size gönül verenleride untmazsınız unutmayacağınızada eminim bu sitede yeni kurulan partimizin için üyelikte açarsak insanlarımız bu internet üzerindende belli ölçüde üye olucaklardır. ve yusufelili olarak size ve yeni partimize başarılar dilerim geleceğin TÜRKİYE PARTİSİ işte budur. saygılar

  2. Merhab Turkiye partisi yetkili arkadaşlar istanbul üniversitesi muhasebe finansman bölümü öğrencileriyiz . bizim talebimiz istanbul sultangazi ilçe teşkilatını kurmak istiyoruz .bu konudaki görüşlerinizi bizimle paylaşırsanız memnunluk duyarız. en kısa zaman zarfında bizlere dönerseniz seviniriz………

    İstanbul Ünüversitesini Türkiye Partili Gençliği

  3. Sayın başkanım partimiz ülkemize hayırlı olsun sizden isteğimiz partimizin ne zaman Kayseri Teşkilatının açılacağı biz yaklaşık 90 kişilik bir grub olarak katılmak istiyoruz. Sizinle sonuna kadar varız siz ve ekibinize güveniyoruz, partimize gelecek Türkiye için nefer olmak istiyoruz . Saygılarımla

  4. MERHABALAR ÖNCELİKLE HAYIRLI OLSUN.
    BURSA’DA ÜSTÜMÜZE DÜŞENİ MERKEZ TEŞKİLATLANMADA YAPMAYA HAZIRIZ..
    TEKEV
    İL BAŞKANI

  5. sn. ABDULLATİF ŞENER önümüzdeki seçimlerde akp kadrosundan büyük kayıplar verebilir (istifalar) o kayıpları siz kendi bünyenizde topladığınız vakit akp nin ilk seçimlerdeki gibi büyük bir patlama yapabilirsiniz çünkü akp kıyamete kadar iktidarda kalcak hali yok halk değiştirmek istiyecektir büyük ihtimal bende partinizin bünyesinde yer almak istiyorum türkiye genelinde sizi meclise taşıyacak oy potansiyeline sahibim birkaç görüşmeler çerçevesinde birlikte ve beraber hareket edersek büyük bir patlama kaçınılmaz ayrıca karakeçi aşiretine bensubum o yönden de büyük destekler alabiliriz saygılarımla

  6. öncelikle bu hayırlı gecemiz regaip gecesi islam alemine hayırlara vesile olamsını temenni ederim 1964 istanbul fatih doğumluyum 1981 fatih vatan lisesi mezunuyum 13 yaşından itibaren siyasi partilerde görev almış genelde teşkilatlanmadan sorumlu olarak 1991 den itibaren refah partisi saflarında vazife yapmış mahalle ve bölge sorumlulukşarı almış olan ve şu an mecliste olan bir çok ak partili milletvekillerini bizzat gece gündüz destekleyerk omuzumuzda taşıdık ama HARAM OLSUN .Sayın genelbaşkanım osamanlının ve kurtuluş savaşının görünmyen isimsiz kahramanları vardı bizde şu anki şartlarda o büyüklerimizin izindeyiz bilgi ve cevre birikimimizi saflarınızda değerlendirmek ve saha çalışmalarında birebir markajlarda yanınızda olmak istreriz ve sayın başkanım şundan emin olunki 81 ilin genelinde sevilen ve itibar gören insanlar ve değerli şahsiyetlerle samimi diyologları olan bir ferdim yazım kaale alınıp değerlendirilirse vereceiğiniz randevuya katılıp kendimi daha açık ifade etme olanağını sağlayacağımı ve üye katılımlarında performansı artıracağıma emin olabilirsiniz saygılarımla Hüseyin ÖZÇAKIRLAR

    • sayın hüseyin özçakırlar bu site türkiye partisi resmi sitesi değildir. sadece basında çıkan haberler ve türkiye partisi hakkındaki duyuruların yer aldığı bir platformdur.
      ilerleyen zamanlarda il ve ilçe teşkilatları tamamlanınca veya tamamlanmasını beklemeden nerde olduğunu öğrenirseniz bizzat gidip kendiniz çaalışmalarınızı anlatırsanız yardımcı olunacaktır.
      çalışmalarınızda başarılar diliyorum.
      saygılar…

  7. AfyonKarahisar ilçesi bolvadin de sizin yeni türkiye partisi ilçe teşkilatını kurmak istiyoruz sayın Başkanım ararsanız sevinirim
    Mevlüt AKBABA AfyonKarahisar / Bolvadin

  8. ankara sizinle grur duyuyor

  9. bu tur gelısmeler turkıye partısını gelecegını belırlemektedır kı; gercek bır aydınlık yuzler ışte budur.bu yuzler de gecmıstekı gıbı atatürk aydınlarıdır.
    bu calısmaları yapan arkadaslara teşekkur ederım.ve acılımlarının devamını dılerım.
    ayrıca sayın genel baskanımızın da calısmaları ve konusmalarını takdırle karsılıyorve ızlıyorum.ınandıgımız davanızın sıze,zatıalınıze guc ve kuvvet vermesını dılerım

  10. sayın abdüllatie bey toplumumuzun alt kesimimine yapacagınız herşeyi vurgulayarak anlatın çünkü onların oyları belirsizdir nereye verirlerse o parti kazanır sevgiler saygılar.

  11. sayın başkanım türkiyenin gururusunuz sivasımızın aydınlığa giden tek dayanağı siz oldunuz inşallah ileride tek olarak mecliste görmek dileğimizdir bekir sarıdere sivas

  12. DÜRÜST LİDER!
    ABDÜLLATİF ŞENER.

    Bir sevdanın türküsünde şimdi,
    Bir hasretin öyküsünde şimdi,
    Bir inancın ülküsünde şimdi,
    Demokrasi kürsüsünde şimdi,

    Sen varsın, sen varsın beklenen dürüst LİDER
    Başbakan, başbakan gel! Abdüllatif ŞENER

    Her gönülün sayfasında şimdi,
    Bir başarı destanında şimdi,
    Siyaset meydanlarında şimdi,
    Demokrasi kürsüsünde şimdi,

    Sen varsın, sen varsın beklenen dürüst LİDER
    Başbakan, başbakan gel! Abdüllatif ŞENER

    Edirne’de, Ardahan’da şimdi,
    Trabzon’da Adana’da şimdi,
    Sivas’ında, Şırnak’ında şimdi,
    Demokrasi kürsüsünde şimdi,

    Sen varsın, sen varsın beklenen dürüst LİDER
    Başbakan, başbakan gel! Abdüllatif ŞENER

    Fahrettin KORKMAZ/25.07.2009/ADANA

  13. DEĞERLERİN TAKASI

    İnançlarımızın, değerlerimizin, ruhlarımızın ve masum duygularımızın derinliklerinde taşıdığımız ve bir zamk tutnaklığı ile çağlar boyu onurla koruduğumuz zengin tarihsel kıymetlerimizi, kısa vadeli menfaatler ve hesabı yapılan sinsi planların hedefe ulaşması için, siyaset kantarında takas etmeye mecbur edildiğimiz günleri yaşamaktayız.

    Siyasi mazimizin çok uzak olmayan periyotlarında zor dönemler geçirdik milletçe. Zaman geldi bir kısmımız sağcı olduk, diğer yarımız solcu. Bir kısım nesil; ülkemizi komünizme karşı savunma refleksi ile Moskova’ya kafa tuttu, uykusuz geceler geçirdiler ve çile cenderelerinde geçen yaşam serüvenlerini ömür yazgısı olarak kabul ettiler. Diğer bölüm bir jenerasyon ise; onurlu yaşam, eşit, adil ve hakça bölüşüm tarifleriyle sosyalist ideolojinin bu topraklarda hâkimiyeti için darağaçlarını göze aldılar.

    Yine inanç ve iddia sahibi öyle nesiller gördük ki; Turan ülküsü peşinde çileli günlere, karanlık hücrelere ve idam sehpalarına halaya katılış gururuyla yürüdüler. Bu ülkenin nice dağ eteklerine yazılmış, her fikir ve düşüncelerin mahsulü, nice ifadelerin serpiştirildiğini gördük. Zaferin ancak İslam ile gelebileceğini haykıran, “Kanımız aksa da zafer İslam’ın” sloganlarını seslendiren ve en sonunda da, savundukları ideolojilerinden yargılanıp soğuk hücrelerde güneşin ışıltısına hasret bir kuşağın siyasi serüvenlerine şahit olduk.

    Ancak sayılan bu kesimlerin hiçbir cenahında; ülkenin üniter yapısına, birliğine, beraberliğine, bağımsız yapısına ve Cumhuriyet’in kuruluş felsefesine tezat bir ayrışım, bölücülük ve öz değerlerden sapma olmamıştır. Bu milletin suçlu bulunan her evladı, darağacında son sözleri sorulan her ölüm mahkûmu bile, “Yaşasın bağımsız Türkiye, kahrolsun emperyalizm” veya “Yaşasın Bağımsız Türkiye, kahrolsun faşizm” slogan ve inancıyla gözlerini yummuşlardır.

    İdeolojik ayrılığı yaşamakta olan her kesimin ortak paydasında bile; vatanın varlığı, ülkenin bölünmez bütünlüğü esas alınmıştır. Her ayrı kesim; en azından bağımsızlığımızın derin simgesi olan bayrağımızın sevgi ateşinde buluşabilmişlerdir. Uzun tarihimizde, hiçbir etnik ayrım ve ırki kavgamız olmamıştır. Türk ile Kürt, Laz ile Gürcü, Abaza ile Boşnak ve bilmem hangi tebaadan olan ile diğer zümre halkları; biri birilerinin fikri yoldaşları, sırdaşları, hısımları, akrabaları, kankaları ve siyaset arkadaşları olmaları yadırganmayacak gerçeklerimiz olmuştur.

    Bize ne oldu da, bu paha biçilmez altın değerlerimizi son yedi yıl içerisinde yitirme sürecine girdik. Bizler üç yüzyıl boyunca Selçuklular döneminde bir ve beraber olduk ve değerlerimizi satmadık ve takas etmedik. Altı yüzyıl süren Osmanlı döneminde, kıymetlerimizi kaybetmedik ve hiçbir plan ve açılıma konu ederek heba ve takas etmedik. Cumhuriyet’imizin 2000 yılına kadar olan geçmişinde, Türkiye’nin temel dinamiklerine kast manasına gelebilecek ayrışmış, öteleşmiş, farklılaşmış, bölünmüş ve başkalaşmış fikirlere Anadolu’nun hiç bir köşe ve bölgesinde rastlanmamıştır.

    Bize ne oldu da; AB ve ABD’ nin politik dayatmalarıyla yeşeren bölücülük hareketleriyle birlikte; vatanseverliğimiz, milletseverliğimiz, bayrak severliğimiz ve ruhlarımızın derinlerinde muhafaza ettiğimiz müspet değerlerimiz tartışılır hale getirilmiştir. Bize ne oldu da; özgürlük, demokratikleşme ve açılım söylemleriyle maskelenmiş meçhul emeller ile bin yıllık değerlerimiz aynı kefeye konularak, siyasi olarak bir takas tezgâhında sorguya alınmıştır. Söyleyin bize, sizce ne olmuştur?

  14. Çok Kıymetli Gönül dostlarım;

    Ülkemizin milli figürlerinin her geçen gün daha da zaafa uğratılmakta olduğu bir dönemde; derinleşen sosyal, siyasal ve ekonomik çıkmazların milletimizin yol güzergâhına karabasanlar gibi çöktüğü bir süreçte, “Türkiye Partisi” insanımızı hayata bağlayan bir umut reçetesi olmuştur.

    Bu makûs sürecin doğurduğu halk çaresizliğini sonlandıracak, ülkemizin içerisinde bulunduğu iç ve dış irtibatlı problemlerini çözecek, milletimizin dâhilde ve hariçte yerlere indirilen itibarını layık olduğu çizgiye yeniden yükseltecek, “Anadolu’nun Dürüst Vicdanı” Sayın Abdullatif ŞENER, tüm kaygılarımızın çözüm adresi olmuştur bugün.

    Şehit kanlarıyla hamur olmuş bu ülke topraklarının fedakâr, erdemli, merhametli ve sabırlı insanları; kolektif bir ruhla, Türk Milleti’nin son yurdu Türkiye’nin çaresizliğine siyasal iradesi ile neşter vuracaktır.

    Milli değerlerimizle didişerek, sonu çözülmeye varacak tehlikelerle dolu bir yolda yürümekte ısrar eden; Anadolu insanının bir kimlik olarak “Türk Milleti” ifadesiyle olan mensubiyet bağlarını baltalamak hedefine matuf karanlık hezeyanları siyasal pelesenkleri haline getiren, milli değerlerimize saldırarak “Ezber bozuyorum” ve “Tabuları yıkıyorum” cakasıyla milli rabıtayı yok etme ucubeliğinde bulunan hassasiyetsizlerin ülke bozumunu, “Milletin Dürüst Vicdanı” ve beklenen halk önderi Sayın Abdullatif ŞENER şüpheniz olmasın ki, engelleyecektir.

    Müslüman milletimizin hale hale yoğunlaşan alakası, teveccühü, inançla yeniden kıpırdayan ülküleri, abideleşen bu muhabbet çığlıkları, bu sevgi şelaleleri ve bu sevgi selleri şimdilerde bunu müjdelemektedir.

    Bu müjde; üstat Necip Fazıl KISAKÜREK’in hitabı ve tasviri ile yüz üstü çok yatan, çile çeken ve sürünen bu milletin ayağa kalkacağının derin işaretleridir.

    Tarihi meçhul, ancak Hz.Allah’ın izin ve inayeti ile neticesi malum olan “Türkiye Partisi” nin, milletimizin ve şahsınızın siyasal zaferlerini şimdiden kutluyor, menfi sebeplerin cümlesinin telef olacağı ve aydınlık günlerin galip geleceği günlerin ümidi ile Kurban bayramınızı en derin sevgi, muhabbet ve tazimlerimle kutluyorum.

    Saygılarımla,
    Fahrettin KORKMAZ
    Türkiye Partisi
    Adana Şehit Aileleri Komisyonu Başkanı

  15. ŞAİRLERİ HAYKIRMAYAN BİR MİLLET,
    SEVENLERİ TOPRAK OLMUŞ ÖKSÜZ ÇOCUK GİBİDİR.
    Türk Milleti’nin ateşle imtihan edildiği badirelerle dolu o karanlık günlerinde, yorgunluğun bedbinlik tarifinin altına düştüğü o hicap dönemlerinde, inanılmaz bir şekilde millet ruhunda sökün etmiş olan toplum refleksini, bir diğer ifade ile millet direncini tasvir ederken, Anadolu’nun yüreğine kor düşmüş şairlerinin rolü belirtilmez ise; her anlatılan eksik kalır.
    30 Ekim 1918 tarihinde İngilizlerin İstanbul’u işgal etmesiyle Türk Milleti’nin şaşkınlığı, yılların yorgunluğu ile bir bıkkınlığa ve daha ötesi bir ümitsizliğe dönüşmüştür. Asırlardır özgürlüğünü dakika müddetince ödünç vermemiş ve rafa koymamış tarihin büyük bir milleti ve cihanşümul bir devleti hürriyet ışığından mahrum ve istiklâlsiz kalmıştır o gün.
    Birinci dünya Savaşının sonlarına doğru itilâf devletlerinin tarafına geçmiş olan Yunanlılara ödül olarak, İzmir ve çevresi vaat edilmiştir.15 Mayıs 1919 tarihinde İzmir’in işgali ile başlayan mütecaviz akım, tüm Anadolu’nun yakılma ve yıkılma sürecini başlatmıştır. Mondros antlaşmasını dayanak yapan itilaf devletleri, Anadolu’yu aralarındaki taksimat planları çerçevesinde işgale koyulmuşlardır. Adana ve Maraş havalesini Fransızlar işgal etmiştir. İzmir, Eskişehir, Samsun, Merzifon ve Bartın ile güneyde Musul, Urfa ve Gaziantep; İngilizler tarafından işgal edilmiştir. İtalyanlar ise; Antalya, Konya ve Söke çevresini işgal etmişlerdir.
    Yeniden hür günlerin imkânsız gibi görüldüğü bir karanlık tarih aralığında, millet direncinin yükseltilmesi ve istiklâl aşkının gönüllerde tekrar tutuşturulması; vatanperver şairler tarafından sağlanmıştır. 15 Mayıs 1919 sabahı İzmir rıhtımına çıkan yunan kuvvetlerini çılgınlar gibi alkışlayan yandaş insan öbekleri, Yunan güçlerinin üstün geleceğinden ve en azından batı Anadolu’nun sonsuza kadar artık Yunanlıların olacağından son derece emindiler. Ancak bu alçakça işgal ile birlikte, Anadolu’nun suskun şairlerinin haykırışları da başlamıştır o gün.
    İzmir’in işgalinin sekizinci gününde 23 Mayıs 1919’da Sultanahmet meydanında yapılan ilk mitingde karalar giyinmiş bir Türk kadını olan şair Halide Edip ADIVAR; iki yüz binleri bulan bir kalabalığa şöyle sesleniyordu. “ Kardeşlerim! Yurttaşlarım! Gecenin en karanlık olduğu ve hiç bitmeyecek sanıldığı zaman, gün doğuşunu en yakın olduğu zamandır” Konuşmasının sonlarına doğru şair, Sultanahmet meydanının gök kubbesinin mana direkleri olan minarelerini başparmağıyla işaret ederek, konuşmasını şu şekilde sürdürmüştür.
    “… Ruhu göklerde olan 700 senelik tarihimiz bu minarelerden bugün Osmanlı tarihinin faciasını seyrediyor. Bu muazzam, bu tarihi meydanda zafer alayları tertip eden ecdatlarımızın ruhu bizi seyrediyor. Dünyaların öbür ucuna at süren namaglûp erlerin evlatları önünde ben, baş eğiyor ve yemin ediyorum. Diyorum ki, bugün kolları kesilmiş olan Türk’ün kalbi eski yiğitlik ve cesaretini kaybetmemiştir… Allah’a, hakka, milletlerin ilâhi hakkına dayanan, Türk milleti olarak, bütün Müslüman ve Türk dünyasına ilân ediyorum… Bu muazzam toplantımızda bu aşk, vatan ve Allah aşkı, payidar oldukça hiçbir şey bizi buradan ayıramayacaktır…”
    Yine Sultanahmet meydanının bu matem mitinginde şair Mehmet Emin YURDAKUL, öyle söylemektedir. “ Keşke asırların geceleri ve dünyaların mezarları gözlerime dolarak bir alil olsaydım. Milletin kulağını parçalayan bu felaket seslerini işitmeseydim. Şerefli bir tarih ve medeniyete, sağlam fazilete ve ahlaka zengin bir şiir ve edebiyata, dini ve milli an’a nelere, ırki ve vatani hatıralara malik olan bir milletin mahvolduğunu tarih göstermiyor. Altın tahtları, granit kaleleri yakıp yıkan fatihlerin kılıçları, her zaman milli ruhların önlerinde aciz kalmışlardır.”
    Şairleri haykıran bu millet; mazide yıkılma yolundayken ayağa kalkmıştır ve neredeyse yeniden dirilmiştir. Tarihin yine, yeni bir karanlık tünelinden ve tehlikelerle dolu bir döneminden geçmekteyiz. Şimdi tüm yazar-çizerlerimiz, şair ve kanaat önderlerimiz görevinin başında olmalıdır. Ne demiştir şair?
    “Bırak beni haykırayım, susarsam sen matem et;
    Unutma ki şairleri haykırmayan bir millet,
    Sevenleri toprak olmuş öksüz çocuk gibidir.”

  16. ŞENER’İN DERDİ?

    MİLLET İDARESİNE MUSALLAT

    OLMUŞ;

    ESARETİ, SEFALETİ VE TESLİMİYETİ

    TARİHİN ÇÖĞLÜĞÜNE GÖNDERMEKTİR.

  17. TÜRKİYE PARTİSİ

    İLE

    ESİRGENEN;

    ADALET, KALKINMA VE HÜRRİYET,

    AYRIŞTIRILAN;

    BİRLİK, BERABERLİK VE MİLLİYET,

    MUTLAKA

    SAĞLANACAKTIR.

  18. SEN!

    EDİRNE’DE, ARDAHAN’DA,

    TRABZON’DA, ADANA’DA,

    SİVAS’INDA, KOZAN’INDA,

    MİLLETİMİZİN YAZGISINDA,

    ŞİMDİ SEN!

  19. SEN!

    HER GÖNÜLÜN SAYFASINDA,

    BİR BAŞARI DESTANINDA,

    SİYASET MEYDANLARINDA,

    DEMOKRASİ KÜRSÜSÜNDE,

    ŞİMDİ SEN!

  20. SEN!

    BİR SEVDANIN TÜRKÜSÜNDE,

    BİR HASRETİN ÖYKÜSÜNDE,

    BİR İNANCIN ÜLKÜSÜNDE,

    DEMOKRASİ KÜRSÜSÜNDE,

    ŞİMDİ SEN!

  21. MUHTAÇ OLDUĞUMUZ

    KUDRET;

    DÜRÜST VİCDANLI BİR

    LİDER

  22. MİLLETİMİZİN

    “DÜRÜST VİCDAN”I

    KOZAN’A

    HOŞ GELDİNİZ!

  23. KARANLIĞI BASTIRCAK

    LİDER?

    ŞENER!

  24. TÜRK MİLLETİ’NİN ONURU,

    SAYIN ABDULLATİF ŞENER

    İLE

    ÖMRÜNDEN

    UZUN OLACAKTIR

  25. TÜRKİYE PARTİSİ;

    MİLLETİMİZİN

    “DÜRÜST VİCDAN”I

    SAYIN ABDÜLLATİF ŞENER

    İLE

    GELECEĞİN AYNASINDA

    YENİ VE

    AYDINLIK BİR DÖNEMİ

    YANSITACAKTIR.

  26. YASLI YÜREKLERİN

    VE BURUK GÖNÜLLERİN

    KUVVET MAYASI,

    TÜRKİYE’NİN ÖZLENEN

    ÖNDERİ!

    KOZAN’IMIZA

    HOŞGELDİNİZ!

  27. DEĞERLİ ARKADAŞLARIM!

    “Türkiye Partisi”, 25 Mayıs 2009 tarihinde ülke insanının beklentilerinin karşılığı olan bir siyasal kimlik ve özlenen bir misyonla kurulmuştur. Anadolu insanının ortak paydasında kabul gören bu misyon; “Türkiye Partisi”nin bir demokratik merkez partisi olarak öngörülerek kurulmuş olmasından güç almaktadır.

    “Türkiye Partisi”; Umudu, İnancı, Özgürlüğü, İnsan Hak ve hürriyetlerini temelde esas alan bir samimi anlayış ile kurulmuştur. Türkiye siyasetinin parlayan yeni bir çehresi ve milletimizin beklenen “Dürüst Vicdan”ı Sayın Doc. Dr.Abdullatif ŞENER’in önderliğinde, milletimizin bizatihi kendi sinesinde şekillenen “Türkiye Partisi”, daha kurulduğu ilk günden itibaren halk nezdinde yoğun bir alaka ile kabul görmüştür.

    “Türkiye Partisi”, Türkiye siyasetinin en demokratik ve bir merkez partisi olma özelliği ile Anadolu insanının yarınlarındaki yegâne ümidi olarak, alışıldık ve köhneleşmiş tüm siyaset anlayışlarının kökten değiştirilmesinin derin kararlılığı içerisinde olacaktır.

    “Türkiye partisi”; çok genç bir siyasal oluşum olmasına rağmen, vizyonunu ve değerlerini milletinin köklü tarihinin engin derinliklerinden derleyerek, 21. yüzyılın siyasal konjonktüründe Türkiye ve dünya siyasetinde rol belirleyicisi olacaktır.

    “Türkiye Partisi”; bin yılda biriktirilen milli değerlerimizin, birliğimizin, beraberliğimizin, kardeşliğimizin, huzur ve barışımızın kenetlenen gövdesi, birleşen elleri ve kucaklaşan bedenleri olacaktır. Örfün, özverinin, saygının ve muhabbetin yeşererek irileşip meyveye duracağı millet yolculuğunun bir siyasal adresi olan “Türkiye Partisi”nin mensupları, belki muhabbetin fedailiğini yapacaklardır. Ancak ayrımcılığa, öteleştirmeye, başkalaştırmaya ve bölücülüğe asla müsamaha göstermeyeceklerdir. Ve yine bu partinin mensupları; birlik, beraberlik, kardeşlik ve barış rotasından asla sapma göstermeyeceklerdir ve husumete ise, asla vakit ve imkân ayırmayacaklardır.

    “Türkiye Partisi”; Çoruh’un, Kızılırmak’ın, Meriç’in, Fırat’ın, Dicle’nin, Sakarya’nın, Seyhan’ın, Ceyhan’ın bin yıldır özgürce akan sularının, ebediyete akıp giden zamanın hiçbir döneminde, Anadolu insanının gözyaşları ile bulanmayacağı, kardeşkanıyla kızarmayacağı ve kasvetli günlerin hiç olmayacağı bir merkez siyasal yaklaşımın ortak adı olacaktır. Bu misyonuyla ise; Türkiye’de barışın vazgeçilmez bir teminatı olarak, yakın geleceğin tarihinde de hak ettiği yerini alacaktır.

    “Türkiye Partisi”nin mensupları; 20. asrın başlarında verilen istiklâl mücadelesiyle, emperyalizme teslim edilmeyerek heba edilmeyen ve bin yıldır muhafaza edilen tarihi değerlerimizin 21. asırdaki hassas nöbetçileri olacaktır.

    “Türkiye Partisi”; Ağrı’nın, Süphan’ın, Kaçkar’ın, Munzur’un, Uludağ’ın, Erciyes’in, Akdağ’ın, Gâvur dağları’nın, Ilgaz dağları’nın, Tendürek Dağları’nın, Cudi Dağı’nın, Allahüekber Dağları’nın ve Toros Dağları’nın eteklerinde yüzyıllardan beri bir medeniyet yolculuğu yapan her etnik kökenden oluşan bu aziz milletin birlik ve beraberliğinin, barış ve kardeşliğinin yegâne garantörü olacaktır.
    “Türkiye Partisi”; kıta ötelerinden esen rüzgârlarla bin yıllık kardeşliğimizin beraberlik harcına ayrılık zehri enjekte etmek isteyen dış güçlerin dayatmalarına ve emperyalizmin yerli işbirlikçilerinin halkın menfaatlerinin aleyhine olan taleplerine karşılık vermeyecektir. Ancak, salt milletin ihtiyaçları doğrultusunda siyasi politikalar geliştirecektir.
    “Türkiye Partisi”; gençlerin ve kadınların katılımlarının yoğunlaştırılacağı, ortak aklın kullanılacağı ve kolektif siyasal iradenin yorumlanacağı bir dürüst siyasetin merkezi olacaktır. Türkiye’nin ihtiyaç duyduğu yep yeni bir siyaset tarzı ve yeni bir siyasal anlayış ile delegasyon sisteminin maksimum düzeyde kullanılarak, gerçek halk iradesinin tecelli edeceği özlenen demokratik merkez buluşması, “Türkiye Partisi” çatısı altında gerçekleşecektir.
    Sayfa:01

  28. DEĞERLİ ARKADAŞLARIM!

    Ülkemizin derinleşen sosyal, siyasal ve ekonomik çok yoğun sorunları nedeniyle her geçen gün daha da zaafa uğratılmakta olduğu bir siyasi süreçten geçmekteyiz. Türkiye’nin üzerine çullanan bu sorun yumaklarının çözümü noktasındaki çaresizliğe sessiz kalmayarak bu yolculukta “ben de varım” diyen her bir vatandaşımız, “Türkiye Partisi”nin asli kadrosundadır.

    Bu kötü yönetilen sürecin doğurduğu halk çaresizliğini sonlandırmak, ülkemizin içerisinde bulunduğu iç ve dış irtibatlı problemlerinin halli noktasında fikir beyan eden vatandaşlarımızın önerileri, “Türkiye Partisi”nin program metinleri içinde yerini alacaktır.

    Coğrafi olarak Türkiye haritasını paylaşan halkımız, özellikle son yedi yıldan buyana siyasi olarak, sosyal olarak ve iktisadi olarak bir buhran cenderesine konulmuştur. Türkiye’yi yönetenler; insanımızı içeride ve dışarıda layık olduğu itibar çıtasının çok aşağı seviyelerine düşürmüştür. Ülke insanı, uygulanan ekonomik politikalarla fakirleştirilmiştir ve derin bir çaresizliğe mahkûm edilmiştir. “Türkiye Partisi” ;işte bu kötü gidişata dur demek için, millet ile el ele vermiştir.

    2002 yılından buyana artan iç ve dış borç rezervlerimiz yaklaşık 250 milyar dolar daha artarak 500 milyar dolar olan psikolojik travma noktasını aşmıştır. İşsizlik oranı; resmi olmayan miktarlar da dâhil edildiğinde %30 noktasını aşmıştır. Uygulanan dışa bağımlı ekonomik politikalarla, sanayi, tarım, hayvancılık ve tekstil sektörünün de içinde olduğu birçok ekonomik üretkenlik tasfiye sürecine itilmiştir. Yanlış ve dışarıdan öğütlü politikaların neticesinde, Türk tütünü’nün yerini Virginia tütünü almıştır. Türk mısırı’nın yerini Amerikan mısırı ve Türk pamuğu’nun yerini Yunanistan pamuğu almıştır. Böylelikle; bir zamanlar fevkalade yüksek kaliteler ile tarlalarımızda ürettiğimiz ürünlerin büyük bir kısmının ithalatçısı durumuna düşürüldük. Şimdilerde Türkiye; üretemeyen, dünya piyasaları ile rekabet edemeyen ve eksi seviyelerin altında seyreden bir büyüme hızı ile tarihinin en karanlık günlerini yaşamaktadır. “Türkiye Partisi” ;işte bu karanlık gecelerin sabahında aydınlık yarınları müjdelemek ve kötü giden bu seyri engellemek için, sizinle ile el ele ve omuz omuza olmak gayretindedir.

    Yine son yedi yıldan buyana uygulanan gayri milli politikalarla; halk fukaralaştırılmış, alım gücü zayıflatılmış, yardım ve iaşe serumlarıyla, kömür ve gıda paketleriyle yardıma muhtaçlık olgusu, olağan bir yaşam tarzına dönüştürülmüştür ve bu durum da millete kanıksattırılmıştır. İşte “Türkiye Partisi” ile bugün; dirençlerin tükenme noktasının ötesine geçildiği bir karanlık tarih aralığında yeniden bir özgüven şoklaması ile halkımıza yakışan tarihi vakar, Anadolu adlı umut dağının yamaçlarında Sayın Doc. Dr. Abdullatif ŞENER’in önderliğinde korkusuz bir dev olup, en yakın bir gelecekte ayağa kalkacaktır.

    Türkiye’nin yüz ölçümü alanı 779.452 km2 den ibarettir. Bu alanın 268.000 km2’ si tarıma elverişli tarım arazisidir. Ancak çok hazin bir gerçeğimizdir ki; bu gün bu alanların yaklaşık 100.000 km2 si gibi büyük çoğunluğu yabancılara ait olan bankalara ipotek ve icra takiplerinin sonucunda el değiştirmiş durumdadır. Takip ve davaları sürmekte olan ve devir alınmayı bekleyen arazilerle beraber coğrafyamızın yaklaşık %20’sini bulan kısmı, yani yaklaşık 150.000 km2 si 2010 yılı sonuna kadar, cebri takipler neticesinde yabancı sermayenin ahtapot temsilcilerinin ellerine teslim edilecektir. “Türkiye Partisi”; işte bu Vatanı; emanetindeki borcu telakki eden ve borcu ise; kutsalı ve namusu olarak yorumlayan aziz milletimiz ile el ele vererek, yabancılara toprağın satılması ile ilgili yasaları yeniden düzenleyecektir.

    Milletinin içindeki ateşi yüreğinde hissederek, ancak halkının eline verdiği meşale ile Türkiye’nin önünü aydınlatama gayretindeki “Türkiye Partisi”, milletin menfaatlerini göz önünde tutacak bir milli politika ile Anadolu insanının kara yazgısını değiştirecektir. Milletin menfaatlerini göz ardı ederek siyaset arkında karanlık yosunlara tutunmuş ve halkın lehinde yol yürüyemeyen ve yürüttükleri yanlış politikalarla Türk Milleti’ni halsiz ve dermansız bırakanların siyasi ömürleri, çok yakın bir gelecekte “Türkiye Partisi” ile birlikte nihayete erecektir. Çünkü Türkiye siyaseti; Türkiye’de sefaleti ve teslimiyeti tarihin çöplüğüne gönderecek ve hararetle beklenmekte olan bir dürüst lidere hamiledir. İşte beklenen o dürüst lider Sayın Doç. Dr.Abdullatif ŞENER’dir.

    Sayfa:02

  29. DEĞERLİ ARKADAŞLARIM!

    Demokrasi; gücün tek elde toplanması değil, paylaşılması demektir. Demokrasi güçlü sivil toplum ve özgür basın demektir. Türkiye’de demokrasinin standartları son dönemlerde önemli ölçüde düşürülmüştür. Demokratik, laik ve bir hukuk devleti diye tarif edilen Türkiye’de, insanlarımız soğuk savaş dönemlerini çağrıştıran bir siyasi anlayışla yönetilmektedirler. “Türkiye Partisi”nin iktidarında; gerçek özgürlükler, gerçek adalet ve sanal olmayan gerçek kalkınma hamleleri yapılacaktır. Türkiye’nin öncelikli sorunlarından olan sağlık, eğitim, tarım, hayvancılık ve sanayileşmenin önündeki engeller bertaraf edilerek halkımızın ekonomik sorunları da dâhil olmak üzere, tüm ülke sorunları ivedilikle yakın takibe alınarak çözümlenecektir.

    Demokrasi sürekli olarak muhalefet ile basın ile medya ile ve sivil toplum kuruluşlarıyla kavga etmek sanatı değildir. Hükümetler; hele hele iktidar erkini kullanarak, insanlar üzerinde endişe, tedirginlik ve baskı kurarak sürekli hükmetme arzusunun tatmin yeri hiç değildir. “Türkiye Partisi” ; Türkiye’de demokrasiyi, Teokrasiye ya da totaliter yaklaşımlara yaklaştıran bu yönetim geleneğine son verecektir. “Türkiye Partisi” ile ardı arkası kesilmeyen kavga ve kutuplaşmalara son verilecektir ve milli birlik ve kardeşlik barışı tekrar tesis edilecektir.

    “Türkiye Partisi” iktidarında; “Yurtta sulh ve cihanda sulh” doktrini ışığında, ülke içerisinde sağlanan barış ve sükûna paralel olarak dış ilişkilerimizde de, tüm diğer ülkelerle, haysiyetli ve çıkarlarımızın korunarak sürdürüleceği dış politikalar hayata geçirilecektir.

    “Türkiye Partisi” iktidarında; Siyasi Partiler kanunu’nu değiştirerek demokrasi tarihimizin kocaman bir ayıbı olan lider sultasına son verilecektir.

    “Türkiye Partisi” iktidarında; Seçim Kanunu’nu değiştirerek, yüksek barajları kaldırarak, tercih sistemini getirerek, belirlenen sığ seçenekleri millete dayatmadan, küçük azınlıkların büyük çoğunluklar üzerine tahakküm kurma imkânını sonlandıracak, adil kanuni düzenlemeler yapılacaktır.

    “Türkiye Partisi” iktidarında; dokunulmazlıkları kaldırarak; hırsızlıktan, sahtecilikten ve yüz kızartıcı suçlardan dolayı TBMM”de bekleyen dosyaların işleme girmesini ve toplum vicdanının aklanmasına imkân sağlayacak yeni düzenlemeler yapılacaktır.

    “Türkiye Partisi” iktidarında; kamu çalışanlarının serbestçe siyasete dâhil olmalarının önündeki engelleri kaldırarak, resmi iradenin de direkt olarak temsiline olanak veren düzenlemeler yapılacaktır.
    “Türkiye Partisi” iktidarında; Doğu’da toprak reformu yapılarak feodal yapıya son verilerek, seçilmiş Milletvekillerinin birer aşiret temsilcisi olmasından kaynaklanan hovardalıkla, halkı sindiren güçlerine son verilerek halk iradesinin, Türkiye’nin her yerinde eşit şekilde meclise yansıması sağlanacaktır.
    “Türkiye Partisi” iktidarında; imar, ihale, özelleştirme ve kamusal her çeşit hizmet satışları, şeffaflık ilkesiyle dürüst bir şekilde yapılacaktır. İleri teknoloji isteyen ve öneme haiz hassas sektörlerden devlet elini çekmeyecektir ve hatta koruyucu bir anlayışla devletin üstlendiği alanlar olacaktır.
    “Türkiye Partisi” iktidarında; rekabetçi bir kur politikası uygulanarak finans sektörünün derinliği artırılacaktır ve başta istihdam kalemleri olmak üzere, üretimi baltalayan fahiş vergiler kaldırılacaktır. Üretim ve teşebbüs özendirilecektir. İşsizliğin önemli artış nedenlerinden birisi olan sigorta katkı payları düşürülerek resmi çalışan kitleler artırılacaktır ve gençliğin işsizlik kâbusuna son verilecektir.
    “Türkiye Partisi” iktidarında; tarım girdileri ucuzlatılacaktır. Tarımsal üretimin doğrudan destekleneceği teşvik ve sübvansiyonlar derhal harekete geçirilecektir. Mazot, gübre, yem ve zirai ilaçlar üzerindeki vergiler en düşük seviyeye çekilecektir. Ücretlilerin, emeklilerin, dul ve yetimlerin maaşları onurlu bir yaşam standardını sunma seviyesine çıkartılacaktır.
    Sayfa:03

  30. MİLLET VİCDANI
    Ülkemiz; derinleşen sosyal, siyasal ve ekonomik çok yoğun sorunları nedeniyle her geçen gün daha da zaafa uğratılmakta olduğu bir siyasi süreçten geçmektedir. Türkiye’nin üzerine çullanan bu sorun yumaklarının çözümü noktasındaki çaresizliğe sessiz kalmayarak bu yolculukta “ben de varım” diyen her bir vatandaşımız, Millet Vicdanı’nın asli ortak kadrosundadır.

    Bu kötü yönetilen sürecin doğurduğu halk çaresizliğini sonlandırmak, ülkemizin içerisinde bulunduğu iç ve dış irtibatlı problemlerinin halli noktasında fikir beyan eden vatandaşlarımızın önerileri ve siyasi irade beyanları, Millet Vicdanı’nın vücuda getireceği mili çözüm programının metinleri içinde yerini alacaktır.

    Coğrafi olarak Türkiye haritasını paylaşan halkımız, özellikle son yedi yıldan buyana siyasi olarak, sosyal olarak ve iktisadi olarak bir buhran cenderesine konulmuştur. Türkiye’yi yönetenler; insanımızı içeride ve dışarıda lâyık olduğu itibar çıtasının çok aşağı seviyelerine düşürmüştür. Ülke insanı, uygulanan ekonomik politikalarla fakirleştirilmiştir ve derin bir çaresizliğe mahkûm edilmiştir. Milletin Dürüst Vicdanı; işte bu kötü gidişata dur demek için, millet ile el ele verecektir. Bu buluşma mukadder olmadığı takdirde, tarih; mutlu baharları değil ama zemheri şartlarını ve karanlık bir geleceği Anadolu insanına lâyık görmüş olacaktır.

    2002 yılından buyana artan iç ve dış borç rezervlerimiz yaklaşık 250 milyar dolar daha artarak 500 milyar dolar olan psikolojik travma noktasını aşmıştır. İşsizlik oranı; resmi olmayan miktarlar da dâhil edildiğinde %30 noktasını aşmıştır. Uygulanan dışa bağımlı ekonomik politikalarla, sanayi, tarım, hayvancılık ve tekstil sektörünün de içinde olduğu birçok ekonomik üretkenlik tasfiye sürecine itilmiştir. Yanlış ve dışarıdan öğütlü politikaların neticesinde, Türk tütünü’nün yerini Virginia tütünü almıştır. Türk mısırı’nın yerini Amerikan mısırı ve Türk pamuğu’nun yerini Yunanistan pamuğu almıştır. Böylelikle; bir zamanlar fevkalade yüksek kaliteler ile tarlalarımızda ürettiğimiz ürünlerin büyük bir kısmının ithalatçısı durumuna düşürüldük. Şimdilerde Türkiye; üretemeyen, dünya piyasaları ile rekabet edemeyen ve eksi seviyelerin altında seyreden bir büyüme hızı ile tarihinin en karanlık günlerini yaşamaktadır. Milletin Dürüst Vicdanı; işte bu karanlık gecelerin sabahında aydınlık yarınları müjdelemek ve kötü giden bu seyri engellemek için, halk ile ele ve omuz omuza olmanın gayret ve mecburiyetindedir. Bu mecburiyetin algılanamadığı şartlarında ise; esaret, teslimiyet ve her kanattan milletimizin mahkûmiyeti ve tarih cetveli üzerinde bir ulusun silikleşmesi söz konusu olacaktır.

    Yine son yedi yıldan buyana uygulanan gayri milli politikalarla; halk fukaralaştırılmış, alım gücü zayıflatılmış, yardım ve iaşe serumlarıyla, kömür ve gıda paketleriyle yardıma muhtaçlık olgusu, olağan bir yaşam tarzına dönüştürülmüştür ve bu durum da millete kanıksattırılmıştır. İşte Milletin ortak siyasal iradesi ile bugün; dirençlerin tükenme noktasının ötesine geçildiği bir karanlık tarih aralığında yeniden bir özgüven şoklaması ile halkımıza yakışan tarihi vakar, Anadolu adlı umut dağının yamaçlarında milletin siyasal kararlarıyla ve yüksek öngörüsünün önderliğinde korkusuz bir dev olup, en yakın bir gelecekte ayağa kalkma mecburiyetindedir. Bunun haricindeki her ihtimal, ulus İstiklâlimizin özellikle siyasal ve ekonomik anlamda yıkımı anlamına gelecektir.

    Türkiye’nin yüz ölçümü alanı 779.452 km2 den ibarettir. Bu alanın 268.000 km2’ si tarıma elverişli tarım arazisidir. Ancak çok hazin bir gerçeğimizdir ki; bu gün bu alanların yaklaşık 100.000 km2 si gibi büyük çoğunluğu yabancılara ait olan bankalara ipotek ve icra takiplerinin sonucunda el değiştirmiş durumdadır. Takip ve davaları sürmekte olan ve devir alınmayı bekleyen arazilerle beraber coğrafyamızın yaklaşık %20’sini bulan kısmı, yani yaklaşık 150.000 km2 si 2010 yılı sonuna kadar, cebri takipler neticesinde yabancı sermayenin ahtapot temsilcilerinin ellerine teslim edilecektir. Milletin Dürüst Vicdan’ı, işte bu Vatanı; emanetindeki borcu telakki edecektir ve bu borcu ise; kutsalı ve namusu olarak yorumlayacaktır. Bu ortak yorum paydasının neticesinde ise; aziz milletimiz ile el ele vererek, yabancılara toprağın satılması ile ilgili yasaları yeniden düzenleyecek bir siyasal zihniyetin muktedirliğine imkân tanıyan bir oluşum sağlanacaktır. Bu olmazsa olmaz refleksin haricinde, coğrafya derinliğimizin ve milli bir devlet olma olgumuzun derin ve tedavisi imkânsız bir yara alacağı kesindir.

    Milletinin içindeki ateşi yüreğinde hissederek, ancak halkının eline verdiği meşale ile Türkiye’nin önünü aydınlatama gayretindeki Millet Vicdanı’nın, milletin menfaatlerini göz önünde tutacak bir milli politika ile Anadolu insanının kara yazgısını değiştirme mecburiyeti vardır. Milletin menfaatlerini göz ardı ederek siyaset arkında karanlık yosunlara tutunmuş ve halkın lehinde yol yürüyemeyen ve yürüttükleri yanlış politikalarla Türk Milleti’ni halsiz ve dermansız bırakanların siyasi ömürleri, çok yakın bir gelecekte milletin göstereceği milli refleks ile birlikte nihayete erecektir. Çünkü Türkiye siyaseti; Türkiye’de sefaleti ve teslimiyeti tarihin çöplüğüne gönderecek hararetle beklenmekte olan bir dürüst lidere hamiledir. Bakalım zor zamanlarda kutlu doğumlar yapabilen Anadolu’nun rahmi, şimdi hangi kurtarıcılara gebe. Hoşça kalın.

  31. ben kuşadasında türkiyem partisinde belediye başkan adayı olmak istiyorum 1988 senesinden beri kuşadasında esnaf ve inşaat işleri ile uğraşıyorum izniniz olursa başkan adayı olmak istiyorum.
    saygılarımla
    tel:05334108157
    iş:02566148106

  32. ben kuşadasında türkiyem partisinde belediye başkan adayı olmak istiyorum 1988 senesinden beri kuşadasında esnaf ve inşaat işleri ile uğraşıyorum izniniz olursa başkan adayı olmak istiyorum.
    saygılarımla
    tel:05334108157
    iş:02566148106

  33. AYIPLI DEMOKRASİ

    Avrupa’ya ayıp etmeyelim. Bizim demokrasimiz de ayıplıdır ve çifte standartlıdır. Özelleştirme kapsamında kapatılan işyerlerinde çalışan ancak şimdi ise, işlerini kaybeden işçilerimizin haklı seslerini duyurma eylemleri tüm yurtta dikkatle izlenmektedir. Birkaç günden beri Abdi İpekçi Park’ında ve AKP Merkez Binası önünde toplanarak kapatılan işyerlerinin doğurduğu neticelerden kaynaklanan sebeplerle mağduriyetlerini anlatmaya çalışan Tekel işçileri şiddetli muamelelere muhatap kalmıştır.

    Ankara Emniyet Müdürü Orhan ÖZDEMİR’in emrindeki polislerimizin Tekel işçilerine karşı düzenledikleri tazyikli sulu, gazlı, bombalı ve coplu müdahale toplum tarafından esefle seyredilmektedir. Hak arayanların, gösteri hakkını kullanmak isteyenlerin, emek ve ekmek hakkını kaybetmemek için bir takım taleplerini dile getirenlerin, düşman güçleri görüntüsü ile suya dökülmeleri millet vicdanını kanatmıştır. Çünkü bizim demokrasimiz de ayıplıdır.

    Yine Kamu Emekçilerinin 25 Kasım’da gerçekleştirdiği bir günlük iş bırakma eylemi sonrası açığa alınan 16 TCDD görevlisinin işe iadesi için arkadaşlarının yapmış olduğu eylemler de şiddetli muamelelere muhatap bırakılmış ve çok sayıda işçi daha açığa alınmıştır. Devam eden gösterilerde de, işçilerden bazıları yaka paça tutuklanmış ve bir hak arama mücadelesi netice olarak polis gücü zoruyla bastırılmıştır. Çünkü bizim demokrasimiz de ayıplıdır.

    Hükümet içerisinde de muhakkak hamiyet sahibi ve vicdan ehli millet temsilcileri vardır. Aylardan beri araçları yakanlar, işyerlerini kullanamaz hale getirenler, taşlarla devlet ve millet malına zarar verenler, yaşama güvenliğini yok edip can alanlar, milletin bütünlüğünde kocaman çatlaklar oluşturanlar, devletin bekasını tehdit ederek tehlikeye düşürenler, kıyama durmuş devlet güçleri önünde adeta geçit yaparlarken bir yaptırım ve müdahaleye muhatap kalmamaktadır. Ancak masum taleplerin sahibi işçi ve emekçiler devletin acı gücü ile derinden gücendirilmişlerdir. Çünkü bizim demokrasimiz de ayıplıdır.

    Demokratik özgürlük haklarını kullanma vehmindeki eylemcilerden devlete ve halka zarar verenler hoş karşılanıp gizemli bir koruma kalkanı ile muameleye muhatap edilmiştir. Ancak siyasi iktidarın politikalarının sonunda, uğradıkları mağduriyetlerinin giderilmesini isteyen insanlara ise, üvey değil düşman taraf muamelesi yapılmıştır. Türk Devleti’ni yıkma gayretindeki PKK’lılara gösterilen gösteri müsamahası, ekmek ve teknelerini kaybetme derdi ile yapılan haklı gösterilerde gösterilmemiştir. Gönlünde küçük izan ölçüleri olan her fert, şimdi gücenmiştir artık devletine. Sebep? Çünkü bizim demokrasimiz de ayıplıdır.

    Türkiye’de umudun, inancın, insan hak ve hürriyetlerinin temsilcileri olduğunu yıllardan beri dillerine pelesenk edenler; özgürlüklerden, demokrasiden ve haktan bahsetmemelidirler bundan böyle. Bu milletin yarınlara dair umutları yedi yıl boyunca takiyye sanatçılarının ağızlarında oyalanmıştır ve bugünlerde ise iyiden iyiye yok edilmiştir. Devletin bölünmez bütünlüğüne dair olan inançlar zaafa uğratılmıştır. İnsan onur ve haysiyetinin gereği olan asgari yaşama standartları birkaç paket makarnaya ve kömür torbalarına indirgenmiştir. Türkiye’de milyonlarca insan açlık ve sefaletin kıskacına terkedilmiştir bugün. Sebep? Çünkü bizim demokrasimiz de ayıplıdır.

    Bin yıldan beri bu toprakların kader konukları olan Anadolu insanı; ortak kıvançları ile beraber sevinmiş, ortak acıları ile birlikte hüzünlenmiş, ortak günlerinde ise halay çekip hep beraberce bayramlar yapmıştır. Bugün ülkemizi etnik ve dinsel parçalara ayırmak ayıbını hayâsızca yerine getirmek isteyen güçlerin lojistik uyduları görev yarışına girmişlerdir. Milletimizin ortak paydalarını ortadan kaldırarak, birlikte yaşamanın imkânsızlığını ispata memur gaflet ve dalalet tellalları ihanet tepesine yollar açmaktadırlar. Tepeye varıldığında, Anadolu’nun bozkır ve şehir merkezlerinde yükselen elem ve figanlar duyulacaktır. Bu figan kan demektir, ölüm demektir, birliğe beraberliğe, huzura ve barışa elveda demektir. Açılan o yolların işaret ettiği tepe; bir iç savaş demektir. Yarım hoca dinden ve yarım doktor candan eder derler. Ayıplı demokrasimiz de bizleri, vatanımızdan etmesin!

  34. KURTULUŞ ATEŞİNİ KÖRÜKLEYEN ŞAİR

    Şüphe yok ki; Ölümünün 73. yıldönümünde bugün derin bir hasret ve rahmetle andığımız M. Akif ERSOY, Milli değerlerimizin en önemli ve en zengin simgelerinden birisidir. Şüphe yok ki; Mehmet AKİF ERSOY, İstiklâl yollarının korku ve yeisle kaplı olduğu 20. asrın ilk çeyreğinde, Anadolu insanının bir moderatörü, yön belirleyicisi ve kurtuluşa kafa yoran tüm panelistlerin panel başkanlığını üstlenmiştir.

    Geçtiğimiz asrın başlarında, tarihi insanlık tarihi kadar eski olan bir millet istikamet sorunu yaşamaya başlamıştır. O günlerde, bir taraftan Amerika”nın korumasına olan sözde muhtaçlığına düşülmüşken diğer taraftan da İngiliz mandasını savunan düşüncelerin musallatlığı Anadolu insanının istikametini belirsizleştirmiştir. Milli dinamizm çökmüş ve zinde tutulması gereken milli şuur derin bir şaşkınlık dönemine girmiştir. Mehmet Akif ERSOY, böyle zor ve karanlık bir dönemde, muhtaçlığı çekilen istikamet yoksunluğunun kılavuzu, ruhlarda sökün edecek istiklâl aşkının körükleyeni ve bir milletin derinlerden gelen haykıran destansı sesi olmuştur.

    Takvimlerin 1900″lü yılların hemen ilk çeyreğini tarif ettiği emperyalizmin yine bir hışım döneminde, tarihin sahnesinden bir milletin atılmasına ramak kalmıştır. Türk Milleti”nin binlerce yıllık secdegâhı olan Anadolu coğrafyası, bir milletin kanıyla tarumar ve tanınmaz hale getirilmeye neredeyse bir kelebek ömrü mesafesine yaklaştırılmıştır. İzmir rıhtımına kuduzlaştırılmış insan benzeri yamyamları taşıyan Yunan gemileri demir atmıştır. İslam”ın Avrupa”daki Kâbe”si İstanbul, İngilizler tarafından işgal edilmiştir. Adana, Maraş, Urfa ve G. Antep Fransızlar tarafından ablukaya alınmıştır. İtalyanlar ise, Antalya”dan başlayarak Konya”ya kadar yaklaşmıştır. Anadolu insanı mahzun, çaresiz, istiklâlsiz, istikametsiz ve inadına mecalsiz kalmıştır o günlerde.

    İşte M. Akif ERSOY, böyle bir dönemde milli moderatör olmuştur ve milletinin yüreğinde pörsümüş ve sönmeye yüz tutmuş inanç ve özgüven meşalesini iman ateşi ile tutuşturmuştur. Milletin sinesinde yansıma bulan Akif”in haykırışı, bin yılda derilen milli değerlerimizin geçtiğimiz asrın başlarında emperyalizme teslim edilmesini mutlak surette engellemiştir. İstanbul”dan Anadolu”ya geçen M. Akif ERSOY, Anadolu”nun çorak yamaçlarında, şehirlerinde, kasabalarında, köy meydanlarında, harman yerlerinde, memleket camilerinde, cami avlularında ve meydanlarında halka çağrıda bulunarak, millet vicdanını ayağa kaldırmıştır. Böylelikle ise, bin yılda kazanılan milli değerlerimiz geçtiğimiz asrın başlarında heba edilerek emperyalizme teslim edilmemiştir.

    M. Akif ERSOY”un 1920 yılının Kasım ayında Kastamonu”daki Nasrullah Camisi’nde verdiği ateşli ilk vaazı, Edirne”den Diyarbakır”a kadar tüm yurtta büyük yankılar uyandırmıştır. Yine Ankara”da çıkarmaya devam ettiği Sebil’ür-Reşad Dergisi’nin yaydığı İstiklâl ziyası, tüm Anadolu”da artan bir umudun, yükselen bir inancın ve tutku haline gelen özgürlük ateşinin adeta rüzgâr körüğü olmuştur.

    1921’de Ankara’da Taceddin Dergahı’na yerleşen Mehmet Akif ERSOY, Burdur milletvekili olarak meclisteki görevi esnasında Yunanlıların Ankara’ya ilerleyişi karşısında meclisin Kayseri”ye taşınması fikrine karşı çıkarak, bunun bir dağılmaya yol açacağını söylemiştir ve meclisin Ankara’da kalması önergesini vermiştir. Mehmet Akif ERSOY”un önergesi kabul edilmiştir ve O”nun Sakarya”da yeni bir savunma hattı kurulması görüşü benimsenmiştir. Böylelikle; Yunan bozgununun yol haritasında Akif, rol alan bir isim olmuştur.

    22 Haziran 1919 da deklare edilen ilk genelge ile teslimiyetçi anlayışın ret edilmesi düşüncesini ve milletin kaderine yine milletin bizzat kendisinin sahip çıkması gereğinin inancını milletinin vicdanında bayraklaştıran Türk Milleti”nin haykıran büyük şairinin ruhu şad olsun. İslam”ın aydın münevverini ve imanın bir destan makamındaki mütefekkirini hasretle, sevgi ile ve saygı ile anıyoruz ve ruhuna nihayetsiz fatihalar gönderiyoruz. Ölümünün 73. yılında onu bu köşeden, bir sonsuzluk madalyası olarak, sonsuza kadar gururla taşımak üzere gönüllerimize emanet ettiği İstiklal şiirinin bir kısmı ile derin bir hicranla uğurluyoruz.

    Korkma, sönmez bu şafaklarda yüzen al sancak;

    Sönmeden yurdumun üstünde tüten en son ocak.

    O benim milletimin yıldızıdır, parlayacak;

    O benimdir, o benim milletimindir ancak.

    Çatma, kurban olayım, çehreni ey nazlı hilal!

    Kahraman ırkıma bir gül! Ne bu şiddet, bu celal?

    Sana olmaz dökülen kanlarımız sonra helal…

    Hakkıdır, hakk’a tapan, milletimin istiklal!

  35. GÜÇSÜZ ORDU, MECALSİZ TÜRKİYE DEMEKTİR.
    Günlerdir coğrafyamızı teslim alan yoğun kar yağışları ve dondurucu soğuklar, bünyelerimizi ısıtan güneşimizden bizleri mevsimsel olarak uzak tutmuştur. Bu zemheri günleri elbette sona erecektir. Kardelenler açacak, cemre düşecek ve milyonlarca yıldan beri olduğu gibi, yerkürenin yamaçlarında yeniden baharlar açacaktır. Baharlarımızı takip eden sürelerden sonra, sımsıcak günler yeniden bizlerle beraber olacaktır ve bahçelerimizde rengarenk güller açacaktır. Yani karla, ayazla, buzla, tipiyle, yağmurla ve dolu ile ufkumuzu karartan mevsim karanlıkları elbet yeniden güneşli ufuklarla buluşacaktır. Bundan şüphemiz yoktur.

    Ancak çok şüphesi ve tedirginliğini yaşamakta olduğumuz hususu şudur ki, 1923 yılından beri Anadolu”nun ufkunda parlayan Cumhuriyet güneşimizi karartmaya çalışan kara vicdanlıların yaratmayı arzu ettikleri Güçsüz Ordu ve Mecalsiz Türkiye ile bu ülkenin insanları, istiklalsizliğin cehennem çukuruna gönderilmek istenilmektedir.Türlü türlü entrikalarla emperyalizmin taşeronlarından öğütlü sayısız kalemler, aldıkları emirler doğrultusunda satırlarına yan basmaktadırlar. Şimdilerde yandaş ve taraf lakaplarını madalya gibi adlarına tescil ettiren vicdansız kalemler, millete dair tüm müspet kaleleri düşürmek için ellerinden gelen her tertibe tamam demektedirler.

    “Taraf” adlı bir tefrikanın sayfalarında her ne pahasına olursa olsun yanlışa taraf olmuş ve şartlanmış yazarlar bilirim, mert mi mert(!) Tüm yanlışlara taraf olmuşluklarını açık yüreklilikle dile getirerek adlarına “Taraf” demişlerdir.Ancak yine hülle sanatkarı ve siyaset bezirganı bazı öğütlü kalemler bilirim ki, namert mi namert. Tefrikalarının adlarını “Yandaş” ifadesiyle betimlemek yerine, köşe bucak türlü yanıltıcı isimlerle takiyye yapmaktadırlar. Vicdanlarının yönlendirmesiyle değil ama AB ve ABD”nin güdümündeki işbirlikçi bazı kalemler, çirkef değirmenine yalan ve entrikalar taşımaktadırlar. Ergenekon davasının başladığı günlerden bugüne kadar bu yalan makineleri, hiç susmadan harıl harıl çalışmaktadırlar.

    Güçsüz bir Türk Ordusunu yaratmak için sayısız asılsız darbe iddialarını ortaya atanlar, orta yerde kalmışlardır.Ancak ar ve haysiyet damarlarında herhangi bir utanma ve sıkılma da olmamıştır. Sözde TSK destekli Sarı Kız, Ay Işığı, Kafes ve AKP”yi bitirme planı gibi sayısız trajikomik iddialar, biri biri ardına boş çıkmıştır. Ancak yandaş medya, “velev ki yüz seksen defa da olsa” yalan bombardımanında ısrar etmektedirler. Son olarak ta “Balyoz” adlı bir diğer sözde darbe planı iddiasıyla, Türk Ordusu”na karşı iftiralarını sürdürmektedirler.Şimdi merak edilen husus şudur.Tüm hışımlı ve fiyakalı kelimeler bu uydurma darbe planlarında isim olarak kullanıldı. Çok kelime fakiri olmayan herkes hesap edebilir ki, bundan böyle bu uydurma darbe iddialarına kod olabilecek kelime bile bulamayacaklardır bu vicdansız kalemler(!)

    Mecalsiz bir Türkiye”yi bu coğrafyaya uygun görenlerin, batma ve parçalanma ihtimali giderek artan bu geminin tayfaları arasında olmadıkları kesindir. Zira batacak bir geminin yolcuları arasında olduğunu bilen hiçbir mensup, aynı geminin makine dairesine infilak mayınları döşemez. İnadına sıra sıra baskıya verilen bu vicdansız tefrikalarla zayıf düşürülecek Türk Ordusu ile mecalsiz Türkiye yaratılacaktır. Mecalsiz Türkiye ile ise, esaret ve teslimiyet Anadolu insanı için kaçınılmaz olacaktır. Yağsın lapa lapa karlar.Teslim alınsın şehirlerimiz metreler boyu kar ile ve Sibirya soğukları ile. Korkmayın! Baharlar gelecektir. Sıcak güneş ufkumuzda ağaracak ve yoğun buz ve kar esareti sona erecektir.

    Korkun, ürkün, tedirgin olun ve telaşa kapılın! Eğer teslim alınacak olan Cumhuriyetiniz ise. Hüzünlenin, endişelenin ve rahatsız olun! Eğer teslim alınacak olan istiklaliniz ve bağımsızlığınız ise. Uykularınız kaçsın, uyuyamayın, ayağa kalkın ve hatta tepki verin ve direnin! Eğer ülkeniz birliğini ve beraberliğini, barışını ve huzurunu kaybetme tehdit ve tehlikesi ile karşı karşıyaysa ve hatta bölünüp parçalanma uçurumuna doğru itiliyorsa. Evet ayağa kalkın ve tepki verin ve hatta direnin tüm demokratik haklarınızı kullanarak. Hoşça kalın.

  36. GÜLÜNDEN KOPARTILAN BÜLBÜL : ECYAD KALESİ

    Ecyad Kalesi; Bülbül Tepesi’nde gülünden kopartılan bir aşkın fanileşmesinin hikayesidir.Gül bitmeyen, bülbülün gül ile meşk edemediği çöl devleti Suudi Arabistan’a, gülüne yakın olabilmek için, bir bülbül göç etmişti asırlar önce.Ancak Ecyad adlı bu bülbül; 2002 yılında, yani sekiz yıl önce yine böyle bir mevsimde gülünden kopartılmıştır.

    İslam hadimliğini; mertebelerin en şereflisi addeden bir coğrafya olan Anadolu’dan kalkan Osmanlı’nın “Aşk Bülbülü” konuvermişti bir tepeye, çok yakınına Kabe’nin. Hazreti Muhammed’in hasret haritası olan İstanbul’dan, gönül dolusu muhabbeti kanatlarına kutsal yük eden bu Aşk Bülbülü” ne “Ecyad Kalesi” adı verilmiştir Bülbül Tepesi’nde.

    1780’li yıllarda yaklaşmıştı gülüne, Kabe’sine, Mekke’sine Bülbül tepesi’nde bülbül.Ona; Bülbül tepesi’nde muhkem bir yerde, Kabe’nin korunması ve savunulması görevi tevdi edilmişti. Artık tarihin istikbale doğru akıp giden nihayetsiz zaman periyotlarında bülbüle meşk ve aşk günleri başlamıştı. Osmanlı’nın inançlı yeniçerileri o günlerden sonra, İslam’ın kutsal bölgelerinde muhafızlık ve hadimlik mutluluğunu yaşamaya başlamıştı. Bülbül Tepesi’ne konuşlanan Ecyad Kalesi’nde, böylesi bir kutlu görevlendirme nöbeti başlamıştı.

    100 yılı aşkın bir hizmet döneminin ardından 1861 yılında Osmanlı Devleti tarafından Ecyad Kalesi bakıma alınarak yeniden yenilenmiştir. O günlerin zorlukları içerisinde, İstanbul ile yapılan mimari iletişim trafiği ile büyük zahmetler ve harcamalarla onarım tamamlanmıştır. Dağlar ve denizler aşılarak gönderilen 400 yeniçeri yeniden aşk nöbetine devam etmiştir.Yine yeniden Mekke’deki iman evine hizmetkarlık uzun yıllar özveriyle ve samimiyetle yapılmıştır.

    İngilizler 1916 yılında Sina yarımadasını ele geçirmişlerdir. İngilizlerin kışkırtmasıyla Mekke Emiri Şerif Hüseyin’in isyankarlığında, tarihin nankörlüklerle ve vefasızlıklarla dolu bahtsız günleri başlamıştır. Osmanlı kuvvetleri son olarak 1918 yılında Yafa’da yapılan çarpışmalarda Arap-İngiliz ittifakına yenik düşmüştür.

    Artık Osmanlı Türk Devleti’nin asırlarca hizmetkarlığını yaptığı kutsal beldelerde yalnız anıları kalmıştır. O topraklarda kalan taşınmaz eserlerin; camilerin, kervansarayların ,mabetlerin ve kalelerin haricinde bir varlığı kalmamıştır kocaman bir imparatorluğun. Tarihe ışık tutan Ecyad Kalesi de bu eserlerden birisiydi. Önemliydi, anlamlıydı ve unutulmazdı.

    Ancak tutunamamıştır, Bülbül Tepesi’ndeki suskun nöbetine Ecyad Kalesi. Suudi Yönetiminin tarih boyunca mütemadiyen tekerrür eden vefasızlığına kurban olmuştur. 2002 yılının yine bir kış mevsiminde bugünlerde; kılları kıpırdamadan, yürekleri sızlamadan, kalplerinde bir zerre vefa ve merhamet hissetmeden yıkmışlardır ve yok etmişlerdir Ecyad Kalesi’ni.

    Allah’ın Resulü; beşeriyeti bataktan kurtarmak için ilahi bir görev ile mücadeleler vermiştir. Çok mütevazı bir hayat sürmüştür. Arkasında Kuranı Kerim ve İslam dinini insanlığa ebedi bir reçete olarak bırakarak bu dünyadan göçmüştür. İslam’ın peygamberi, kendisine ilahlık payesi veren ve o günün en yüksek piramidini kendi adına yaptırtan Firavun düzenine karşı savaş açmıştır. Osmanlı medeniyeti; sınırları içerisinde Kabe’nin minarelerinden yüksekte hiçbir mimariye müsaade vermemişken, günümüzün emperyalist firavunları Ecyad Kalesi’ni yıktırtmıştır.

    O mütevazı kalenin yerinde ve dolayısı ile Kabe’nin hemen bitişiğine ise, kendi egolarını tatmin edecek ve boyu onlarca piramit boyutlarını aşan Abraj el beyt kulesini yaptırtmışlardır. Bu kulenin dibinde mahzunlaşan Kabe ise, Suudi Kralının 570 metre yükseklikteki odasından ancak bir böcek büyüklüğünde görülebilecektir. Ne Nemrutlar ve ne Firavunlar yok olmuştur insanlık tarihinin derinliklerinde. 570 metrelik para firavunlarının piramitleri de yıkılacaktır bir gün. Ancak, gönüllerde dimdik duran Ecyad’ın manevi ihtişamı, kıyamete kadar Kabe’nin aşk bülbülü olarak devam edecektir.

    Kabe’ye çok derinden sevdalıydı,Bülbül Tepesi’nde bir BÜLBÜL

    Ecyad Kalesi; Mekke’de emaresiydi Türk’ün, seyrederdi GÜL

    İngiliz ile ittifak, bunca nifak ve nankörlük hepsi KABÜL

    Yok oldu şimdi. Gülü Kabe olan, mazideki talihsiz BÜLBÜL

    Sızlamıştır kemikleri, incinmiştir ruhlar ve mahzundur ECDAT

    Kırılmıştır kalpler, burkulmuştur yürekler yıkılmanla sen ECYAD

    Koparıldı Mekke’den, Bülbül Tepesi’nden Ecyad adlı İRTİBAT

    Silindi tarihten bir tanık, bir miras ,bir anı, belki de son bir TAD

  37. GEZİ YAZISI:1)
    GÜNEŞ GÖZLÜ VE GÜLER YÜZLÜ BİR GELİNKAYALI;

    3 Nisan 2010 Cumartesi günü güneş gözlü, güler yüzlü ve Anadolu insanının tüm müspet özelliklerinin yüreğine yansımış olduğu bir dost insanın misafiri olarak Mardin, Midyat ve Gelinkaya beldesine davet edildik. Davetine büyük bir onurla icabet ettiğimiz kişi; 1960 ihtilalinde Gelinkaya köyü’nde muhtar iken, kusuru Demokrat Partili olmak olan ve sadece bu sebepten Sivas hudutları içerisindeki Kabakyazı kampında iki yıl süre ile idamla yargılanmış 485 kişiden birisi olan rahmetli Ahmet ÖNEN amcanın oğlu, kadim dostumuz Mehmet Nuri ÖNEN’dir.

    Beş arkadaş olarak Cumartesi günü sabaha karşı saat 4 sularında Mardin istikametine doğru aracımız hızlanmaya başladığında, bu seyahatimizin bu denli sıra dışı olabileceğini ve unutulmaz hatıralarla hafızalarımızı süsleyeceğini doğrusu bu kadar beklemiyorduk. Ziyaret adresimizin Mardin olacak olması; elbette beklenti olarak bizleri bir tarihsel ve mistik ambiyansa dâhil etmiştir. Ancak misafir umduğu ile değil, bulduğu ile ağırlanırmış derler ya, işte bizim bulduklarımız inanınız umduklarımızın çok ötesinde ve tek kelimeyle harikuladeydi.

    M.Ö. 4000 yılından beri adı tarihe kazınmış insanlığın bir sevgi semtini gördük Mardin’de. Anadolu’nun barış, huzur, tevazu ve bir misafirperverlik mahallesine şahit olduk Gelinkaya’da. Dillerin, dinlerin, medeniyetlerin, barışın, kardeşliğin ve hoş görünün yüzyıllar boyunca yudum yudum ve kana kana içildiğini hissettik Midyat’ta.

    Duygularım öyle yazmamı emretmektedir. Bir diyar ki; adı Arapçadır, Bir diyar ki; adı Kürtçedir. Bir diyar ki adı Süryanicedir ve bir diyar ki adı Türkçedir. Evet, iyi bildiniz. İşte o memleketin adı tereddütsüz söylüyorum ki; Midyat’tır. Ellerini güneşe doğru kaldırarak tapınanların, Çan sesine koşarak ayinlerini yapanların ve Ezan-ı Muhammedi’nin gölgesinde İslam inancının katıksız şekilde koyun koyuna, omuz omuza ve kardeşçesine çağlar boyu sürdürebilen insanların huzur havzasının ve gıpta edilecek bir ibretlik coğrafyanın adıdır Midyat.

    Daha bir gün öncesinde Adana’da görüştüğümüz kadim dostumuz Mehmet Nuri ÖNEN, Öğle vakitlerinde Mardin’in yalçın yamaçlarının tükenip şehre adımımızı atacağımız şehir girişindeki ilk kavşakta, bizleri sanki aramızda yıldan fazla süredir süren bir hasretlik varmışçasına büyük bir misafirperverlikle karşıladı. Bizler, şehrin kalesine ve mimari yapısına odaklanmış olarak etrafa bakınırken, mihmandarımız acele etmemizi söyleyerek bizleri şehir merkezindeki Türkiye Partisi İl binasının bulunduğu meydana kadar, içerisinde olduğu aracıyla bizlere refakat etti.

    Gördüğümüz manzara görülmeye değerdi. Mardin’de ne seçimler yenilenmekteydi ne de ülkede bir seçim vardı. Ancak Mardin’de gittiğimiz güzergâh bayraklarla donatılmış, meydanda yoğun bir kalabalık toplanmış, bir parti otobüsünün dört bir yanı insan seli ile sarmalanmış ve bir parti lideri meydandaki halkla bir mahşeri buluşmayı gerçekleştirmekteydi adeta. Bu yoğun atmosfer; bir bina açılışından çok, bir şehir mitingi görüntüsündeydi. Geçen her saat içerisinde, Mardin bizi şaşırtmaya devam etmekteydi. Aracımızdan hızla inerek, Türkiye Partisi otobüsüne ve Sayın Abdullatif ŞENER’in anlattıklarına kulak verdik hep beraberce.

    Gözleri çakmak çakmak, sarışın, orta boylu, kendisini sadece halkının arasında güvende hissettiği gözlenilebilen ve bir de kendisine olan derin özgüven görüntüsü ile tam bir halk lideri. Ülkenin altın adamı ve milletin beklenen yegâne önderi vizyonundaki Sayın Abdullatif ŞENER’in her cümlesi, toplanan kalabalığı meydanın asfaltına zamkla tutuşturmuştu adeta. Kopmak olmadı bir saatten fazla süren konuşma müddetince kalabalıktan. Ayrılan olmadı konuşmaların hiçbir anında meydandan. Yüksek hitabet yeteneğinin sahibi Abdullatif ŞENER beyin, “Gayretimiz; dost yüreklere bir damla gül suyu serpebilmenin mücadelesidir” ifadesiyle biten son cümlesi ile Türkiye Partisi Mardin İl Binasının açılış törenine katılan halkın yoğun tezahüratları uzun süre devam etti.

    Bir naçiz yazar gözüyle gözlemim odur ki; siyasetin derin duayenleri Mardinliler, Midyatlılar ve Gelinkayalılar, Türkiye siyasetine ve Türkiye Partisi’nin hareketine hararet ve canlılık getireceklerdir. Daha bugün ziyaretimizin birinci günü anlatacaklarım, Mardin ile alakalı olarak bile sayfalarımı doldurmuştur. Ne var ki; bu sütundaki satırlarıma ayırabileceğim alan, bugünlük tükenmiştir. Bir sonraki yazımda, 50 yıllık bir siyasal mücadele ile simgeleşen Gelinkayalıların, Midyatlıların, çok köklü ailelerin ve çok önemli isimlerin Demokrat Parti’yi bırakarak Türkiye Partisi’ne nasıl güç kattıklarının derin gerekçelerini anlatmaya çalışacağım. Yine gelecek yazımda, Gelinkayalılar ile Midyatlılar ile ve sevgili mihmandarımız Mehmet Nuri ÖNEN ile ziyaretimizi daha da detaylandırmaya çabalayacağım. Hoşça kalın.

  38. GEZİ YAZISI: 2)
    CÖMERT GÖNÜLLERİN BİR LEZZET DURAĞI: KALAYCIK KÖYÜ

    Abdullatif ŞENER beyin mitinge benzer açılış programının sonrasında mihmandarımız kendisini takip etmemizi söyleyerek, Mardin’den geldiğimiz istikamet olan Kızıltepe İlçesine doğru bizleri yönlendirdi. Aracımız; 150 den fazla araç konvoyunun da takip ettiği en öndeki Türkiye Partisi otobüsünü izleyerek düz asfaltta 40 dakika kadar ilerledikten sonra sağa dönerek yeşilliklerin ucunda minaresi gözüken köye doğru yaklaştı.

    Gözlerin takipte zorlanacağı genişlikte yeşil soğanların ve yeşil buğday başaklarının arasından kıvrılarak köy girişindeki el sallayan coşkulu çocukların arasından geçerek meydanda kurulmuş devasa çadırların önüne aracımızla park ettik. Her bireri 300 kişiye yer oturumunda sofra olabilen çadırlarımıza oturduk. Her gün aynı nizam yemek verilirmiş düzen ve hızlılığında 80 cm. çapındaki geniş tepsiler içindeki pirinç pilavı ve üstüne bol miktarda kuzu kızartması serpilmiş etlerimiz servis edildi.

    Tandır usulü pide ekmeklerin yanına tarladan henüz kopartılmış yeşil soğanlar da yeşil taze biberlerle birlikte bol miktarda servis edildi. Lezzet durakları olarak program yapan kimi gezginler, bugün bu duraktan habersizler ya! Bu güne kadar anlattıklarının tamamı eksiktir kanımca. Çünkü burası sadece bir lezzet durağı değil, gönülleri devasa çadırlara sığmayan çok mübarek ve çok yürekli insanların bir lezzet ve ikram köyü aynı zamanda. Burası Mardin’in Kızıltepe ilçesinin Kalaycık köyü… Bu köye uğramadan lezzet duraklarını anlatan, o tüm yapımcılar ve televizyoncular gerçek lezzet durağına kesinlikle hâlâ uğramamışlardır. Bu vesileyle ihtimamla duyurulur.

    Mahiyetindeki samimi insanlarla misafirperverliğin en yüceliğini 1000 kişilik bir kalabalığa eksiksiz sergileyen mütevazı insan kıymetli Abdurrahman YAŞİN beye ve Türkiye Partisi Kızıltepe İlçe Başkanı Sayın Hüseyin YAŞİN beye, 30 koyun kurban ederek binden fazla insanı layıkıyla ağırladıkları için teşekkürlerimizi, sevgi ve saygılarımızı sunuyoruz. Teşekkürler Kalaycık köyü, sağ olun sevgili YAŞİN kardeşler.

    Bol miktarda kabartılmış sırt yastıkları ile donatılmış ve zeminine halılar serpilmiş kocaman çadırlarda, çataldan fazla ellerimizi kullanarak yediğimiz kaburgaların tadı damağımızda kalarak, buram buram Anadolu soluyan bu güzel köyden ayrıldık. Bir daha bu köyü ziyaret etmek ömür takvimimize sığacak mı bilinmez. Sevgi ile sallanan elleri ve hasretle nemlenen samimi gözleri arkamızda bırakarak Kalaycık köyü’nden tekrar konvoy eşliğinde Mardin İstikametine doğru yol almaya başladık.

    Kendiliğinden oluşan bu ilgi ve alaka dalgaları; Türkiye’nin ufkunda yeniden bir değişim arzusunun tatlı belirtileri gibi geldi bana. Yol boyunca araçların korna yankıları, insanların sevgi ile el sallayışları ve tarlalarda çalışan iki büklüm insanların doğrularak konvoyun coşkusuna tarla arıklarından ortak oluşları, sanki bir şeylerin müjdecisi gibi geldi bana. Anadolu’nun böylesi akıl ve hamiyet sahipleri olduğu müddetçe, milletimize kurulmak istenilen tuzakların her zaman farkına varabileceğinden emin oldum Kalaycık köyü’nü gördükten sonra. Bu günlük de hoşça kalın.

    Not: Bu gezi yazısının devamnı ve diğer köşe yazılarımı gazete turka.com sitesinde bulabilirsiniz.

  39. MİLLET BASİRETİ

    Milletlerin tekâmülleşmesi, sonsuzluğa uzanan bir merdiven üzerinde gerçekleşmiştir. Bu güne kadar ilk basamaklar çıkılmadan, hiçbir zirveye her hangi bir ziyaret gerçekleştirilememiştir. Anadolu coğrafyasında bin yıldan beri ortak bir merdivenin birinci basamağından, üzerinde durduğumuz son basamağına kadar birlikte aynı yolculuğu sürdüren halkımızın ayrılıklarının ortak paydalarına oranı neredeyse yok mesafesindedir. Ancak fal taşı gibi orta yerde ışıldayan bu gerçeğe inat, güçlerini milletimizin küresel düşmanlarından alan bazı habis ruhlu çevreler, bu coğrafyaya ateş düşürme gayretindedirler.

    Milletler; yönetim noktalarındaki idarecilerinin yanlışlarını sezecek ve bunu sorgulayacak istidatlarını kullanarak müspet olmayan gidişata karşı parola soracak kadar basiretli olmadıkları takdirde, var olma cetvelinden silinmişler ve tarihten kayıtları düşürülmüştür. Bu basiretli duruşu sergileyebildikleri müddetçe ise, kendilerini korumuş ve hiçbir müesseselerinin tahribine de meydan vermemişlerdir.

    Bizler Anadolu’da aynı kaderi paylaşan insanlar olarak bu üstün duruşu, 21. asrın başlarına kadar tüm vakarımızla koruduk. Ancak 2002 yılının sonlarıyla başlayan bir süreçle birlikte, ülkemizin yaşam kolonları; sosyal, siyasal ve ekonomik dinamikleri sarsıntılı bir dönemi yaşamaya başlamıştır.

    Anadolu insanının mutluluk ve huzuru için, bu vatan coğrafyasının sefil oyunların neticesinde bölünüp parçalanmaması için, Türkiye Cumhuriyeti Devleti’nin üniter bütünlüğünün devam edebilmesi için, birliğimizin, beraberliğimizin, kardeşliğimizin bin yıldır olduğu gibi, tarihin bundan sonraki bölümlerinde de aynı şekilde sürdürülebilmesi için, ülke insanımızın kahir çoğunluğunun müspet ve ortak frekanslarda buluşmasının mecburiyeti vardır.

    İnsani yörüngesini bulmuş ve vicdani rampasına oturmuş hakiki bir insan; karşı karşıya kaldığı meselelere alakasız kalamayan insandır. İnsan; akıl, iman, vicdan ve ruhuyla bu mahşeri varlıklar âleminin ve bu kâinatın en önderi olarak yaratılmıştır. Her insan; dünya olarak adlandırılan bu yerkürenin idaresini yürütebilme hamuruyla ve yeteneği ile yaratılmıştır.

    Bu itibarla, kalıp ve fiziki anlamda çok önemsiz gözükse ve toplumda zaman zaman öyle değerlendirilse bile her insan; gerçekte yaratılmışların en yükseği ve en azizidir. En üstün donanımlarla dünyaya gönderilen ve mahiyetindeki istidatlara göre en hayatî hedeflerin üstesinden gelebilme potansiyeline sahip insanoğlunun aşamayacağı hiçbir engel yoktur.

    İnsan; sahibi bulunduğu irade melekesi ile gayret üniformasını özgüvenle giydiği ve vicdanının sesine kulağı takılı olduğu halde belirlenen hedefe yürüdüğü takdirde, hakkın yerküredeki bir gözdesi olur. Ve o gözde insanın ve yürekleri aynı frekansta çarpan kitlelerin, hedefledikleri hesaplarında mağlupluk yaşaması, çok rastlanan bir şey değildir.

    Eğer bu mübarek ülkeyi sonsuza kadar milletimizin bir cennet bahçesi, yaşam alanı, vatan coğrafyası ve hayat merkezi yapmak istiyorsak, her birerimiz taşıdığımız yüksek değerlerin farkında olmalıyız. Ve o değerlerimizi harekete geçirmeliyiz. Efektif olma özelliğimizi harekete geçirme günü, işte bugündür. Bir mütevazı topluluğun cevherden âli yüreklerinden bile; istikbalimizi aydınlatacak, yarınlarımızı mutlu kılacak ve gelecek nesillerimizi teminat altına alacak nice rehber, fikir ve reçete derecesinde aziz düşünceler hayata geçecektir. Yeter ki; sabırla, aşkla ve empati ile güç birliği edelim. Hoşça kalın.

  40. Paylaşımlarınız ve Web siteniz çok güzel başarılarının devamını dilerim


Yorum bırakın

Kategoriler